Oğuzhan Kılıçarslan Makaleleri

Öyle Bir Sistem Ki…

Geçtiğimiz günlerde bir akrabanın derslerine yardım etmek istedim. 1. sınıfa gidiyordu bu kardeşim. Birinin aracılığı ile derslerine yardım etmek istediğim kardeşimin öğretmeninden aldığı soruları inceledim. Kardeşimizin İlkokul 1.sınıf talebesi olduğunu bir kere daha hatırlatmak isterim. Şimdi verelim öğretmenin verdiği ödev sorularını yazımızın içeriğinde…

1- Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?
2- Tercih ettiğin mesleğe sahip olmak için hangi okulları okumalısın?
3- Neden bu mesleği seçiyorsun?
4- Gelecekte bu meslek ile iyi ücretler kazanabilecek misin?
5- Üniversite de nasıl bir yöntemle hayata başlamalısın?

Şimdi gelelim bu soruların analizine. Ben bu soruyu okurken sanki ilkokul 1. sınıf öğrencisine değil de Lise 3 ‘e giden bir arkadaşıma yardımcı olur gibi hissettim kendimi. Araştırdığıma göre’de AB uyumu süreci içinde yıllardır dem vurduğumuz ezberci eğitim sistemi değiştirilmiş yerine öğrencileri düşünmeye yöneltici, ailelerin kendi çocuklarının geleceğinde etkin rol oynayıcı bu sistem konulmuş. Her şey aslında iyi güzel. Ezberci sistemden kurtulmamız gerçekten hoş bir sonuç. Fakat bu sisteme gelmek istiyorum. Şayet bana 1. sınıfta böyle sorular sorulsaydı daha rakamları ve harfleri öğrenmeden “şunu oku!” denilmiş gibi hissederdim herhalde. Kaldı ki bu da olmuş durumda… İlkokul 1 ‘e giden bu kardeşimizin Matematik kitabındaki soruları incelediğimde benim zamanımda 2. sınıfın 2. döneminde gördüğüm soruların yer aldığını gördüm. İlkokul 4 ‘e giden bir kardeşimizin de Matematik kitabında benim dahi çözüm yolunda zorlandığım, mantıksal olarak çözdüğüm birkaç soru ile karşılaştım.

Yolun başındayken öğrencileri düşünmeye sevk etmek bir yana, daha hayatının başlangıcında 7 yaşındaki çocuğa oyuncaktan uzak dur derslerine kendini ver iyice dendiğini düşünmeye çalışıyorum. Bu çocuk acaba okuldan soğur mu? Yoksa okur ve ileride daha mı bilgili birisi olur? Bunun cevabını kişilere dayalı olduğundan dolayı veremiyorum elbette ama ilkokul 1. sınıfa giden bir öğrenciye bu kadar yüklenilmesini bu eğitim sistemi içinde asla doğru bulmuyorum.

Birde hükümetimizin kitaplar bedava dediği zamanı hatırlıyorum. Gerçekten büyük bir hizmet, emeği geçenlere tekrar teşekkürler. Fakat kitapları bedavaya verip özel olarak hazırlanmış dergileri zorunlu tutmak ve müfredatlar kitapta olmasına rağmen bu dergilerden dersleri işlemek ne kadar doğrudur? Bu dergiler ile kimlere rant sağlandığı merak konusudur. İçeriklerinin konusu ağır bu dergiler ile öğrencilerin zorlandığı görülmemekte midir? Bedava verilen kitaplar ne işe yaradı? Dersler nasıl olsa dergilerden işlenmiyor mu? Velilerin kitaplara verdiği paralar nasıl olsa dergilerle tahsil edilmiyor mu? Peki bedavaya verilip derslerin işlenmediği kitaplar ülkemizin bir numaralı sorunu olan “İsraf Sorunumuzu” ortaya çıkarmıyor mu?

Bence sistemi birileri kurcalıyor. Bizde bu sistem üzerinde yürümek zorunda kalıyoruz. Üniversite bitirmiş Mühendis bir elektrik devresindeki direncin nasıl yapıldığını biliyor fakat direnci nerede kullanacağını bilmiyor. Bunu da teknisyen veya tekniker biliyor. Yani mühendis teknisyenin bildiğini bilmiyor! Teknisyenin hazırladığı devre üzerinde imza atıp güvenmek durumunda kalıyor. Projede çıkan bir hata ise yine Mühendise mal oluyor.

Sistem üzerinde oynana dursun, gelecek yarınlar neleri gösterecek düşünmüyorum artık. Bekleyip göreceğiz…

Geleceği daha parlak, bilim adamları daha çok, kültür ve sanat seviyesi en yüksek bir Türkiye’yi oluşturacak eğitim sistemini görmek ümidiyle…

Bir önceki yazımız olan Türkiye'de Başörtüsü Düşmanlığı Mı? başlıklı makalemizde Köşe Yazısı, makalesi ve oğuzhan kılıçarslan hakkında bilgiler verilmektedir.