Oğuzhan Kılıçarslan Makaleleri

Gerçek Bir Dehanın Çözümleri : Mimar Sinan

Mimar Sinan’in mektubu:

Birkaç yıl önce, Süleymaniye Camii’nin yıkılma tehlikesiyle karşı
karşıya kaldığı anlaşılmış. Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir
zaman içinde yıkılacakmış. Cami’nin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş. Bu
kemerlerin ortalarında bulunan kilit taşları zamanla aşınmış. Ama elde
yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş…

Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir
heyet oluşturulmuş. Ortaya bir sürü fikir atılmış. Her kafadan bir ses
çıkmış ama sonuç alınamamış. Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir
karmasa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar,
mühendis kemerleri inceliyormuş. Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken,
kazara, gizli bir bölme bulmuş. Bölmede, üzerinde eski yazı olan bir not
varmış.

Uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş. Bu
kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş.
Mektupta yazılanlar tercüme ettirilince ortaya şöyle bir metin çıkmış. “Bu
notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl
değiştirileceğini bilmiyorsunuz.” Koca Sinan, kademe kademe, kilit taşının
nasıl değiştirileceğini anlatıyormuş. Bu oyuk içinde yer alan bir şişe ve
şişe içindeki notta şöyle bir şey yazıyormuş: “Her kim bu taş eskidiğinde
yenisiyle değiştirmek isterse; eski taşın yerine takılacak yeni kilit
taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan söküp öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin”.

Heyet Sinan’ın söylediklerini aynen yapmış. Süleymaniye camisi böylelikle kurtarılmış. Bu mektup şu an Topkapı Sarayı’nda saklanıyormuş.

Mimar Sinan 2;

1950-60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve
jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye gelmiş. Heyet İmar ve
İskan Bakanlığı’ndan izin alarak ülkemizdeki tarihi yapıları incelemeye
başlamış. Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcı’nı felan gezdikten sonra sıra
Sinan’ın kalfalık eseri Süleymaniye Camisi’yle Sinan’ın öğrencisi Mimar
Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camisi’ne gelmiş.Japonlar bu camiler
üzerinde günlerce inceleme yapmışlar. Her geçen gün şaşkınlıkları daha da
artıyormuş. Çünkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevşek bir zemin
üzerine inşa edildiğini anlamışlar. Ama bunca yıl, bu camilerde bir çatlak
dahi olmamasına akıl sır erdirememişler. Bunun üzerine Türkiye
programının gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yoğunlaşmışlar…

Araştırmalarının sonucunda herhangi bir sarsıntı sırasında bu iki
caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkmış. Minareleri incelediklerinde ise
dumurları ikiye katlanmış. Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem
mekanizması üzerine oturtulduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece
yatabildiğini görmüşler. Daha derin araştırma yapmak için Edirne’ye,
Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camisi’ne gitmişler. Oradaki olağanüstü
sistemleri görünce iyice dumur olmuşlar. Selimiye’nin tüm sırlarını
aylarını harcayarak çözmüşler. Japonya’ya döndüklerinde ise Sinan’ın
sırlarını uygulamaya sokarak şehirlerini Sinan’ın kullandığı sistemlerle
kurup muazzam gökdelenler dikmişler. Yani şu an gelişmiş ülkelerin gökdelen yapımında kullandıkları çoğu sistem, yüzyıllar önce
Sinan’ın geliştirdiği mekanizmalarmış…

Bir gün Selimiye Camii’ne girenler, kubbenin altında bir
Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler.
Tabii hemen Japon’u, “Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim
inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lütfen oturun veya ayakta
durun” diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gözlerini kubbeden ayırmadan şöyle sayıklıyormuş: “Bu imkansız. Ben yılların
mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum. Bu kubbenin orada o
şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı. Bu imkansız, orada hiçbir şey yok,orada hiç bir şey yok…” diye sayıklıyormuş…

Selimiye camisinin zemini gevşek toprakmış. Bu nedenle
minarelerinin yakın zamanda yıkılacağı fark edilmiş. Uluslararası bir grup
bilim adamı toplanmışlar. Nasıl kurtarırız bu tarihi minareleri diye kafa
kafaya vermişler. Sonuçta en son teknoloji olan metal kelepçelerle
minarelerin temellerini sabitlemenin en iyi çözüm olduğuna karar
vermişler. Minarelerin temellerini açınca, koymayı düşündükleri
kelepçelerin aynısıyla karşılaşmışlar. Mimar Sinan bilmem kaç yüzyıl önce
aynı şeyi düşünmüş meğerse…

Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin kubbesini o genişliğe oturtmak
İçin 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden
farklı beşinci bir işlem yaratarak çözdüğü söylenir. Ayrıca minarelerin
şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir dehanın ürünüdür. Almanlar aynı sistemi meclislerinin önündeki
dev kürede kullanmışlar. Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çapındaki minarelere yüzyıllar önce monte edebilecek bir dehadır…

Bir önceki yazımız olan Ne Yediğimiz Belli Mi? başlıklı makalemizde Köşe Yazısı, makale ve Ne Yediğimiz Belli Mi? hakkında bilgiler verilmektedir.